Malatya’nın Geleceği mi, Siyasi Gelecek mi? MAGİNDER Çalıştayı Üzerine Bir Değerlendirme

Malatya’nın Geleceği mi, Siyasi Gelecek mi? MAGİNDER Çalıştayı Üzerine Bir Değerlendirme
Malatya Girişimci İş İnsanları Derneği (MAGİNDER) Başkanı Salih Karademir’in, 8 Kasım’da düzenlenecek “Malatya 2030 Çalıştayı” öncesi yaptığı açıklamalar, deprem sonrası enkaz altından bir gelecek vizyonu çıkarma çabası olarak takdirle karşılanmalıdır. Akademisyenlerin katılımıyla bilimsel bir temel oluşturma ve tüm kenti kapsayan bir “ortak akıl” arayışı, şüphesiz Malatya’nın yeniden imarı için hayati bir adımdır. Karademir’in, “Bugün burada MAGİNDER rozetimizi çıkarıyoruz” şeklindeki sembolik ifadesi, meselenin bir dernek faaliyetinin ötesinde, bir şehir sorumluluğu olduğuna yönelik güçlü bir vurgu taşıyor.
Ancak madalyonun diğer yüzünde, bu takdire şayan girişim, kamuoyunda bir süredir dillendirilen ve giderek yükselen bir tartışmayı da beraberinde getiriyor: MAGİNDER’in faaliyetleri, Başkan Salih Karademir’in kişisel siyasi hedeflerine hizmet eden bir basamağa mı dönüşüyor?
Salih Karademir’in son dönemdeki yoğun saha temasları, farklı kesimlerle kurduğu diyaloglar ve yüksek profilli etkinlikler, bazı çevrelerce bir dernek başkanının olağan faaliyetlerinden çok, bir “adaylık gezisi” olarak nitelendirilmektedir. Bu durum, derneğin asli misyonu olan girişimciliği ve iş dünyasını destekleme görevinden uzaklaşıp uzaklaşmadığı sorusunu akıllara getiriyor. “Malatya 2030 Çalıştayı” gibi kentin tamamını ilgilendiren büyük bir organizasyonun liderliğine soyunmak, her ne kadar olumlu bir inisiyatif olsa da, bu algıyı güçlendirmekten öteye geçemiyor.
Karademir’in “MAGİNDER rozetini çıkarma” hamlesi, bu noktada iki farklı şekilde okunabilir. İlk okuma, kendisinin de ifade ettiği gibi, meseleyi kişisel ve kurumsal kimliklerin üzerine taşıma ve Malatya paydasında birleşme arzusudur. Ancak ikinci ve daha eleştirel okuma, bu hamlenin, dernek kimliğinin dar kalıplarından sıyrılarak kendisine daha geniş bir “şehir lideri” kimliği inşa etme stratejisinin bir parçası olduğudur. Bu, potansiyel bir siyasi kariyer için gerekli olan tarafsız ve kapsayıcı lider imajını pekiştirmeye yönelik ustaca bir manevra olarak görülebilir.
Buradaki temel endişe, derneğin tarafsızlığının ve kurumsal kimliğinin erozyona uğramasıdır. Bir sivil toplum kuruluşunun en büyük gücü, siyasi angajmanlardan uzak durarak toplumun tüm kesimlerini kucaklayabilmesidir. Eğer bir başkan, derneğin kaynaklarını, ağını ve saygınlığını kendi siyasi geleceği için bir yatırım aracına dönüştürüyorsa, o kurumun temsil ettiği “ortak akıl” ruhu zedelenir. Yapılan her iyi niyetli çalışma, “acaba altında bir siyasi hesap mı var?” şüphesiyle gölgelenir.
Sonuç olarak, “Malatya 2030 Çalıştayı” projesi kağıt üzerinde ne kadar değerli olursa olsun, Salih Karademir’in bu süreci yönetme biçimi, faaliyetlerin samimiyetine dair ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Malatya’nın geleceğine duyulan sorumluluk ile kişisel siyasi hedeflere yönelik duyulan arzu arasındaki ince çizgi giderek belirsizleşmektedir. Kamuoyu, bu çalıştayın sonuçlarının gerçekten Malatya’nın 2030 vizyonuna mı, yoksa Salih Karademir’in kişisel vizyonuna mı hizmet edeceğini dikkatle izleyecektir. Asıl sınav, rozetler çıkarıldıktan sonra, niyetlerin ne kadar şeffaf ve amacın ne kadar “Malatya” olduğunun ispatlanması olacaktır.