Gönüllü Kulluk: İktidarın En Büyük Silahı

Gönüllü Kulluk: İktidarın En Büyük Silahı
Etienne de La Boétie’nin “Gönüllü Kulluk Üzerine Söylev” adlı eseri, yüzyıllar öncesinden bugüne ışık tutan çarpıcı bir gerçek dile getirir:
“Eğer iki kuşak köleleştirilirse, bundan sonra gelen kuşak özgürlüğü hiç tanımadığı için hizmeti pişmanlık duymadan yerine getirir.”
Bu ifade, yalnızca bireysel psikolojiyi değil, toplumsal yapının en kritik mekanizmasını işaret eder: alışkanlık ve kültürel aktarım yoluyla meşrulaşan iktidar.
1. İktidarın Görünmeyen Zinciri: Alışkanlık
Sosyolojik açıdan bakıldığında, kölelik ya da baskı, çoğu zaman yalnızca zorbalıkla sürdürülemez. Şiddet ve korku başlangıçta rol oynar, fakat asıl kalıcılığı sağlayan şey, toplumun bu duruma alışmasıdır.
Bir çocuk, anne-babasının köleliğini görerek büyürse, onun için özgürlük bir “düş” değil, “bilinmezlik” olur. Bu, Pierre Bourdieu’nün “habitus” kavramıyla açıklanabilir: birey, içine doğduğu kültürel kalıpları doğal ve değişmez kabul eder.
2. Yanlışı Alkışlamak: Toplumsal Rızanın Üretimi
Politik açıdan bakıldığında, iktidarların en büyük gücü baskı değil, rıza üretimidir. Antonio Gramsci’nin “hegemonya” kavramı burada önem kazanır: Yönetici sınıf, yalnızca zor kullanarak değil, toplumun geniş kesimlerine kendi çıkarlarını “ortak çıkar” gibi sunarak hükmeder.
Yanlışı bilerek alkışlayan toplum, aslında düşünsel bağımsızlığını kaybetmiştir. Bu durum, iktidarın hata yapma lüksünü artırır; çünkü karşısında sorgulayan değil, onaylayan bir kitle bulur.
3. Eğri ile Doğruyu Ayıramamak: Akıl Tutulması
Doğru ile yanlışı ayırt edemeyen toplumlarda “akıl tutulması” yaşanır. Bu noktada birey, kendi muhakeme gücünü kullanmaz; otoritenin dayattığı gerçeği tek hakikat olarak kabul eder. Sosyolojik olarak bu, “otoriteye itaat kültürü”nün yerleşmesi anlamına gelir. Hannah Arendt’in “kötülüğün sıradanlığı” tezinde de vurguladığı gibi, bireyler sorgulamayı bıraktığında en büyük zulümler bile rutinleşebilir.
4. Yalana Sahip Çıkmak: Ahlaki Erozyon
Yalana bilinçli olarak sahip çıkmak, sadece bireysel değil, toplumsal bir çürüme belirtisidir. Burada toplumun “ahlaki sermayesi” erozyona uğrar. Hakikatin değersizleştiği, yalanın sıradanlaştığı bir ortamda, siyasal düzen güç üzerine inşa edilir. Böyle bir toplumda hakikati savunan azınlık, çoğunluk tarafından dışlanabilir.
5. Gönüllü Kulluk ve Günümüz
Bugün, Boétie’nin uyarıları modern toplumlar için daha da günceldir. Çünkü otorite artık yalnızca siyasi baskıyla değil, medya, kültür endüstrisi ve sosyal ağlar üzerinden de rıza üretmektedir. Bireyler, tüketim alışkanlıklarından siyasi tercihlerine kadar, çoğu zaman özgür irade ile değil, görünmez yönlendirmelerle hareket eder.
Sonuç: Zincirleri Fark Etmek
Sosyolojik ve politik çözümleme bize şunu gösteriyor: Özgürlük unutulursa kölelik kalıcılaşır.
Yanlışı alkışlayan, doğru ile eğriyi ayıramayan, yalana sahip çıkan bir toplum, gönüllü kulluk zincirlerini kendi elleriyle örer.
Boétie’nin asıl çağrısı ise hâlâ geçerlidir: Zincirleri kırmanın ilk adımı, zincirlerin farkına varmaktır.