Aristokrasiden ‘Kakanamos’a: Toplumların Kendi Krizini Seçme Teorisi

Aristokrasiden ‘Kakanamos’a: Toplumların Kendi Krizini Seçme Teorisi
Ekonomik krizlerin kökeni yalnızca yanlış politikalarda mı aranmalı? Giderek yayılan yeni bir bakış açısı, bir ülkenin kaderini belirleyen asıl gücün, o ülkeyi oluşturan toplumun kolektif ahlakı olduğunu öne sürüyor.
Siyaset felsefesi ve ekonomi bilimi, krizleri açıklamak için karmaşık modeller sunarken, halk arasında sade ama bir o kadar da sarsıcı bir teori dikkat çekiyor: “Kakanamos” teorisi. Bu teoriye göre, bir toplumun ekonomik refahı ya da çöküşü, yönetimdeki liyakat ve ahlak seviyesiyle doğrudan ilişkilidir. Bu seviyeyi belirleyen ise yine toplumun kendisidir.
İki Zıt Yönetim Modeli: Hizmet ve Çürüme
Teori, yönetimi iki temel eksende ele alıyor:
-
Aristokrasi (Hizmet Edenlerin Yönetimi): Klasik soyluluk anlamının dışında, aristokrasi burada “en iyilerin”, yani topluma en çok hizmet edenlerin yönetimi olarak tanımlanıyor. Bu modelde liyakat; köprü, okul, yol gibi somut eserlerle ve kamu yararına yapılan hizmetlerle ölçülür. Yönetim, toplumu ileriye taşıma misyonuyla hareket eden, erdemli ve üretken bireylerin elindedir.
-
Kakanamos (En Kötülerin Yönetimi): Aristokrasinin tam zıddı olan bu düzen, siyaset bilimindeki Kakistokrasi (en kötülerin yönetimi) kavramının daha keskin bir ifadesidir. Yunancada “kaka” (kötü, değersiz) ve “nomos” (yasa, kural) kelimelerinden türetilen bu terim, “değersiz ve işe yaramaz yasaların” hüküm sürdüğü bir rejimi anlatır. Bu sistemde hırsızlar, yalancılar ve dolandırıcılar yönetimi ele geçirir. Hukuk, evrensel adalet ilkelerine hizmet etmek yerine, iktidardaki yozlaşmış zümrenin çıkarlarını koruyan bir araca dönüşür. Bu durum, kaçınılmaz olarak toplumsal çürümeye ve yıkıma yol açar.
Ekonomik Krizin “Hayvani Güdüleri” ve Toplumun Rolü
Teorinin en çarpıcı iddiası, “Kakanamos” düzeninin bir darbe veya dış müdahaleyle değil, bizzat halkın tercihleriyle ortaya çıktığıdır. Temel önerme şudur: Ahlaki pusulasını yitirmiş toplumlar, kendilerine ayna tutan, kendi ahlaksızlıklarını yansıtan liderleri seçme eğilimine girer.
Bu durum, ekonomistlerin “hayvani güdüler” (animal spirits) olarak tanımladığı, rasyonel olmayan ve tamamen psikolojik dürtülerle alınan kararlarla açıklanabilir. Bir toplumda dürüstlük, liyakat ve adalet gibi değerler aşındığında, seçmenler de bu değerlere sahip liderler aramak yerine, kısa vadeli çıkarlar vadeden veya kendi kusurlarını meşrulaştıran figürlere yönelir.
Bu tercihin ekonomik sonucu ise nettir: Yönetime gelen liyakatsiz ve ahlaksız kadrolar, kaynakları verimli kullanmak yerine talan eder. Bu durum, doğrudan bir ekonomik krize zemin hazırlar. Teoriye göre, bir ülkedeki yolsuzluk ve ahlaki çürüme ne kadar derinleşirse, ekonomik kriz de o kadar büyük olur. Arjantin gibi sürekli kriz döngüsünde olan veya Nazi Almanyası gibi topyekûn bir felakete sürüklenen ülkeler, bu tezin tarihsel kanıtları olarak gösterilebilir. Bu toplumlarda halk, defalarca kendisini felakete götürecek liderleri seçmiştir.
Evrensel Bir Ayna
“Kakanamos” teorisi, herhangi bir ülkeyi hedef almaktan ziyade evrensel bir ilkeye işaret ediyor. Bir ülkenin ekonomik sağlığını tartışırken, yalnızca faiz oranlarına, bütçe açıklarına veya dış borca odaklanmanın yetersiz olduğunu savunuyor. Asıl bakılması gereken yerin, toplumun kendisi, değer yargıları ve sandıkta yaptığı tercihler olduğunu vurguluyor.
Bu bakış açısı, her topluma acı bir sorumluluk yüklüyor: Krizler, başımıza gelen tesadüfi felaketler değil, çoğu zaman kendi kolektif tercihlerimizin bir sonucudur. Her toplum, yalnızca layık olduğu şekilde yönetilmekle kalmaz, aynı zamanda bu yönetimin getirdiği ekonomik kaderi de yaşar.